9 Mayıs 2011 Pazartesi

  Dalgalara karşı duran yüzü donuk; rüzgârın vurduğu bedeniyse hafifçe sallanıyordu. Onu izlediğimin farkında değildi. Gözlerini bir noktaya odaklamış, dudaklarının içlerini kemiriyordu. Bakıyordu ama görmediği belliydi. Konuşsam onu bile duymayacaktı belki.
   Uğultunun bir anlık yükselmesiyle irkildi. Kafasını çevirmeden bir şeyler söyledi sonra. Gözlerinin buğusuna dalışım onu duymamı engellemişti. Sessizliğimi fark edip bana döndü. Bakışlarının üzerimde olması kendime gelmemi sağlamıştı. Tekrarladı:
- uyan artık.
- istemiyorum.
- gitmelisin. kendini kaybediyorsun günden güne.
- böyle mutluyum.
- öyle sanıyorsun. geri dön ve yaşa lütfen.
- …
- ben hep burada olacağım. şimdi git.
  Gözlerimi açtığımda boynumdan süzülen teri hissediyordum. Kalbim yerinde durmamak için inatlaşıyordu. Zorlukla gözlerimi kısıp seçtiğim kızıl rakamlar bacaklarıma vuran ışığın dışarıdan geldiğini gösteriyordu. Gün doğuyor ve ben senliğimden biraz daha uzaklaşıyordum. Kendime benden uzak bir dünya kurmuştum, içeriye giremiyordum. O dönüyor, yaşıyor, açıyor, soluyordu. Dokunamıyordum. Yapabileceğim bir şey yoktu. Kendi dünyama sadece yaşadığım dünyadan koptuğumda ulaşabiliyordum. Dünyamın misafiri oluyordum. Ve her seferinde yeni bir geceye, yeni bir ziyarete aç gündüzler geçiriyordum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder